arka

19 Mayıs 2011 Perşembe

HALİDE EDİB - İPEK ÇALIŞLAR (YORUM)


Bu kitabı Halide Edip'in Atatürk ile anlaşmazlığının sebebini öğrenmek istediğim için okudum. Ders kitapları haricinde Halide Edip Adıvar'a Haldun Taner'in Ölür İse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil ve Mina Urgan'ın Bir Dinazorun Anıları kitaplarında rastlamıştım. Her iki yazar da Halide Edip Adıvar'ı İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi'nin dekanı olduğu yıllarından, şahsen tanıyorlardı ve hakkında yazdıkları kişisel izlenimleriydi. Genelde de öyle iyi izlenimler değillerdi. Yadırgamamıştım; ne de olsa kötü kadın idi kendisi bizler için.

Atatürk ile çatışmasının nedenlerini onları tanıyan pek çok kişi farklı şekilde yorumlamış. İpek Çalışlar kendi görüşünü katmadan bu yorumları aktarmış.

Atatürk'le çatışmasının bana göre en makul yorumu Bir Dinazorun Anıları'ndan alıntılanmış. Bu yorum ancak böyle bir biyografi kitabında, kahramanın detaylı hayat hikayesinin içerisinde okuyunca anlam kazanıyor. Mina Urgan üvey babası Falih Rıfkı Atay'ın fikrini aktarıyor:

"Halide Edip, öteki erkekleri etkilediği gibi, Mustafa Kemal'i de etkilemeği, ona da egemen olmayı aklına koymuştu. Mustafa Kemal'in, Halide Hanım'a gelip, evinde bir acı kahve içerken, "hanımefendi ne dersiniz, acaba Cumhuriyeti ilan edeyim mi?" ya da "Halifeliği kaldırmamı doğru buluyor musunuz, Hanımefendi" diye sorarak icazet almasını istemişti. Mustafa Kemal bunu yapmayınca da, ona düşman kesilmişti. "

Belli ki Halide Edip yeni Türkiye'nin fikir mimarlarından birisi olmak istemiş. Ama Mustafa Kemal'in kafasında bir model zaten vardır ve ilave önerilere de ihtiyacı yoktur. Özellikle de kafasındakileri uygulama döneminde muhalefete hiç mi hiç tahammülü yoktur.

İki güçlü karakter sözkonusu. İkisi de zeki, ikisi de entellektüel, ikisi de insanları etkileme konusunda çok başarılı, ikisi de mücadeleci. İşgal yıllarında, hatta Milli Mücadele yıllarında beraber çalışsalar da sonra görüş ayrılığına düşüyorlar. Kaybeden Halide Edip oluyor. Görüş ayrılıklarının nedenleri kitapta teker teker detaylı bir şekilde yeri geldikçe anlatılıyor.

Öğreniyoruz ki Halide Edip bir fikir insanı. Batı'nın hayat tarzını, felsefesini, toplumsal yapısını benimsemiş. Özellikle de bireysel özgürlük fikrinden etkilenmiş ve bu konuda oldukça kafa yormuş, makaleler yazmış. Her türlü totaliter rejime karşı, hatta demokrasiye, çoğulculuğa inancından dolayı Türkiye'deki komünistlere karşı bile hoşgörülü. Fikirlerinin Türkiye'ye iyi geleceğine inanıyor ve bu fikirleri yaymak için sürekli yazıyor. Yazmak onun için kolay ama bu fikirleri uygulayabilmek yeni Türkiye'de kolay mı? Yeni Türkiye'de siyaset yapmak kolay mı?

Kolay olmadığını kendisinin geç de olsa çok iyi anladığını kitabın okuru olarak farkettim. Ve Mustafa Kemal'in büyüklüğünü bir kez daha anladım: Tüm yenilikleri, zamanı geldikçe, ortamı hazırlayarak, her ayrıntıyı ince ince düşünerek uygulamaya koymuş Mustafa Kemal. Müthiş bir stratejist. Müthiş bir siyasetçi.

Halide Edip bir fikir insanı, bir aktivist, bir romancı, ama siyasetçi değil. Kişiliği siyaset yapmaya uygun değil. Aslında müzmin bir muhalif.

Kitabın 458.sayfasında yer alan Halide Edib'in 1951 yılında milletvekili olarak mecliste yaptığı konuşmanın bir bölümü şöyle:

"Nasılsa Sevk-i talih ile (tesadüfen demek olsa gerek), İzmir'in ısrarı üzerine (...) ve hissen demokrat olduğum için hiç de mizacıma uymayan bu muhitin içine düşmüş bulunuyorum."

1951 yılında milletvekili olduğu Demokrat Parti Atatürk'ü koruma kanunu teklifi yapıyor. Halide Edip bu teklifi eleştirip muhalefet edince Demokrat partilileri sinirlendiriyor ve savunma mahiyetinde bu konuşmayı yapıyor. Aslında daha pek çok konuda kendi partisine muhalefet ediyor. Dönemin başbakan yardımcısı Samet Ağaoğlu kitabın 456. sayfasında yeni meclisi oluşturan insan profili ile Halide Edip'in kişiliğinin, tarzının çok farklı olduğunu söylüyor.

"Parti liderlerinden uzak duruyor, daha çok Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelmiş yeni insanlarla konuşuyordu. Fakat bu genç taşra avukatları, ilçe eşrafı, yeni kuşakların heyecanlı yazarları, doktorları ismini daha önce romanlarından bildikleri, yüzünü ilk defa gördükleri, beli biraz bükük, tatlı sesli ihtiyar kadının ne konuşma uslubunu, ne fikirlerini kolay kolay anlayamıyorlardı. O da bu meclis arkadaşlarını duruşu, yüzünün çizgileri, bakışlarıyla yadırgar gibiydi."

1954 yılında yapılan seçimlere katılmıyor. Burada İpek Çalışlar'ın yorumu şöyle: "Meclis'te aradığını bulamamıştı. Demokrasi mücadelesine kitaplarıyla katkıda bulunacaktı."

Yani Halide Edip için fikirlerini yazmak onları uygulamaya koymaya çabalamaktan, aktif siyaset yapmaktan çok daha kolaydı.

Halide Edip bütün hayatı boyunca etrafına Türkiye'nin en önemli yazarlarını, siyasetçilerini, edebiyatçılarını ve düşünürlerini toplamış. Yurt dışında olduğu farklı zamanlarda, örneğin 1909 da İngiltere'ye gittiğinde, Bertrand Russell'ın evinde misafir oluyor. Yine 1925 yılında karı koca yurtdışına mecburen gittiklerinde İngiltere'de bulundukları dönem içinde kendilerine önemli insanlardan çevre ediniyorlar. 1928 yılında Amerika'da üniversitelerde bir dizi konferansa başkanlık ediyor. 1935'de Hindistan'a gidiyor ve Mahatma Gandhi ile tanışıyor. Etrafında her zaman kalbur üstü insanlar oluyor. Halide Edip tam anlamıyla bir elit. Elitizm karşıtı bir elit. Aslında kendisiyle çeliştiği daha birçok konu var. İpek Çalışlar yakalayabildiklerini kitabında anlatmış.

Yine şunu anlıyoruz ki Halide Edip içinde yaşadığı toplumuna göre çok ileride. Tüm iyi niyetiyle Türkiye için batılı anlamda bir demokrasi istiyor, demokrasinin yerleşmesinin çok kolay olmadığını da biliyor ve umudunu hiç kaybetmiyor.

Bazı önerileri günümüz Türkiye'sinde hala tartışılmakta. Örneğin Türkiye'de Şark Garp ve Amerikan Tesirleri kitabında şöyle yazmış : "Hristiyan cemaatinde, din adamlarının yetiştirilmesi ve çocukların dini eğitimi nasıl cemaate bırakılmışsa, Müslüman çocukların eğitimi de cemaate bırakılmalı."

İpek Çalışlar sayesinde Türk Cumhuriyet tarihinin gizli kalmış, gizli tutulmuş önemli bir kişiliği ile tanışmış olduk. Ayrıca o yıllara, muhalif bir kişinin gözüyle bakmak da oldukça ilginç geldi bana. Bu kitap sayesinde Halide Edip bir tabu olmaktan çıktı. Hatta kendisini Pelin Batu'nun oynadığı bir Halide Edip belgeseli bile çekilmiş.

Kitap bittiğinde hiç beklemediğim bir şekilde yoğun duygular içinde kaldım. Bir roman kahramanından ayrıldığım için üzüldüğümü hissettim. Farkında olmadan Halide Edip'e bir roman kahramanına bağlanır gibi bağlanmışım. Gerçekten de hayatı roman bir kadınmış.
.
.
.

1 yorum:

Swotpisces dedi ki...

ben de dün sipariş verdim kitapyurduna, bekliyorum sabırsızlıkla.