arka

24 Temmuz 2010 Cumartesi

FOTOĞRAF ÇEKMENİN PÜF NOKTALARI

Fotoğraf makinaları o kadar ufaldı ki artık sürekli çantamızda taşıyabiliyoruz ve tabi ki cep telefonlarımızla her daim fotoğraf çekmemiz mümkün. Bundan 10-15 yıl öncesi ile kıyasladığımızda çektiğimiz-çektirdiğimiz fotoğraf sayısını kat ve kat arttı. İşte bu fotoğraflar içinde çerçeve içine koyup masamızın üzerinde sergileyebileceğimiz güzellikte fotoğraflar çekmeye ne dersiniz. Özellikle de çocuklarımızın.

Çeşitli başlıklar altında iyi fotoğraf çekmenin püf noktalarını paylaşmaya çalışacağım. Özellikle de çocuklarımızın.

1. FOTOĞRAFLARINI ÇEKERKEN ÇOCUKLARIMIZLA AYNI SEVİYEDE OLMALIYIZ

Çocuklarımızın boyları küçükken bizden daha kısa olur. Eğer çocuğumuzun fotoğrafını biz ayaktayken çekiyorsak o fotoğraf güzel çıkmaz. Bakış açısı çok yukarıdan olduğu için çocuk basık görünür. Bacaklar belli belirsizdir. Mümkünse, kıyafetimiz müsaitse, eğilip ya da diz çöküp çocukla aynı seviyeye gelmemiz gerekiyor. Gözler aynı hizada olmalı.

Aslında bu kural sadece çocuklar için değil yetişkinler için de geçerli. Dikkat etmişsinizdir: Fotoğrafçılar podyumda yürüyen mankenlerin fotoğraflarını çok aşağıdan nerdeyse ayak seviyesinden çekerler. Böylece bacak boyu ve dolayısıyla mankenin boyu daha uzun görünür. Yine dikkat ettiyseniz cemiyet haberlerinde yer alan fotoğraflarda özellikle kadınlar kısa boylu görünürler çünkü fotoğrafları çekenlerin büyük çoğunluğu erkektir ve erkekler genellikle kadınlardan daha uzundur.

Aynı dertten ben de muzdaribim. Eşimin boyu 183 cm iken benim boyum 165 cm. Ve ne zaman eşim ayakta olduğum bir fotoğrafımı çekse eğilmek zahmetine girmiyor ve ben hep daha kısa boylu ve daha basık çıkıyorum.

İşte kızımın ve oğlumun farklı seviyelerden çekilmiş fotoğrafları:


                                              
                                              Cep telefonu ile yukarıdan çekilmiş bir fotoğraf.




Alttan üstten yandan kesik, kötü bir fotoğraf ama aradaki fark çok iyi anlaşılıyor. Burada oldukça aşağıdan çekilmiş.



    Ayakta çekmişim. Neredeyse sadece şapkalar görünüyor.




                   Bu fotoğrafı çekerken eğilmişim, iyi ki de eğilmişim çok sevdiğim bir fotoğraf oldu zira...



                                                    Babası çömelmiş, aynı hizadalar.


                                                            
                                                                      Veeee, sonuç...




Denizin içinde eğilemedim ama makinayı aşağıda tuttum, e biraz yamuk tutmuşum... olsun...



23 Temmuz 2010 Cuma

CEVİZLİ KAKAOLU KURABİYE


Dün akşam Starbucks'da yediğim ve yeni olduğunu düşündüğüm (en azından ben ilk kez yedim)cevizli çikolatalı kurabiyeye bayıldım. Ben de sevgili dostum Şenyıl'ın vermiş olduğu bonibonlu çikolatalı kurabiye reçetesini cevizli-çikolatalı ya devşirdim. Starbucks'ınki kadar güzel oldu.

1 su bardağı un
1 su bardağı kakao
1 tatlı kaşığı karbonat
1 çimdik tuz
115 gr sütlü çikolata
125 gr tereyağ
1 su bardağı toz şeker
2 yumurta
1 paket vanilya
1 su bardağı iri doğranmış ceviz


Un, kakao, karbonat ve tuz bir kapta harmanlanır. Çikolata tereyağı ile birlikte benmari usulü eritilir. Şeker, yumurta ve vanilya iyice çırpılır, erimiş çikolata da eklenip karıştırmaya devam edilir. Unlu karışım elenerek eklenir. Son olarak da cevizler hamura ilave edilir.

Hamurdan küçük dondurma kaşığı  ile parçalar alınıp aralıklarla yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizilir. Önceden ısıtılmış 165 derecelik fırında 15 dakika pişirilir. Hemen fırından çıkarılarak tel ızgara üzerinde soğumaya bırakılır.

22 Temmuz 2010 Perşembe

ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR, DÜDÜKLÜ TENCEREDE


Eşimin bir lafı var : " Enginar sevmek için 20, caz sevmek için 30 yaşında olmak lazım." Bizim çocuklar da bayılmıyorlar enginara doğal olarak. Rüşvet olarak yanına makarna yaptım bugün. Bi enginar, bi makarna şeklinde zar zor yediler. Kızım mırın kırın ettiği için bezelye eklemedim garnitüre ama tarifte tabi ki var.

Ben enginar pişirirken garnitürü bolca yapıyorum, yağını da fazla koyuyorum. Servis yaparken garnitürü hem üstüne hem de yanına koyuyorum. Bol bol da suyundan ekmek bandırıp yemek için.

4-5  adet enginar
1/2 su bardağı zeytinyağı
2 tane orta boy soğan
2 tane orta boy patates
2 tane  havuç
1 su bardağı bezelye içi
1 su bardağı su
1 tatlı kaşığı tuz (tepeleme)
2 tane kesme şeker
yarım limon suyu
dereotu (süslemek için isteğe bağlı)

Zeytinyağı düdüklü tencereye konarak kızdırılır ve yemeklik doğranmış soğan bir-iki dakika çevrilir. Tuz ve şeker konur. Küp olarak doğranmış havuç, patates ve bezelyeler ilave edilip 2-3 dakika da onlar çevrilir. Enginarlar garnitürün üzerine ters olarak yerleştirilir. Limon suyu ve tencerenin kenarından su ilave edilir. Su garnitürün üzerine çıkacak ama enginarları geçmeyecek. Tencerenin kapağı kapatılarak 1. kademede (sebze pişirme kademesi) buhar çıktıktan sonra 15 dakika pişirilir. Soğuk olarak servis yapılır.

15 Temmuz 2010 Perşembe

DOMATES ÇORBASI


Domates çorbası hemen yapılan, malzemeleri evde her zaman bulunan, çok da lezzetli, kurtarıcı bir çorba benim için. Domates mevsiminde mutlaka salçanın yanında domates de koyarım ama kış mevsiminde 2 yemek kaşığı salça yeterli oluyor.

2 çorba kaşığı un
2 çorba kaşığı yağ
1 çorba kaşığı domates salçası
4 tane orta boy domates
5 su bardağı et suyu
rendelenmiş kaşar peyniri
tuz, karabiber
nane

Tencerede yağ ve un biraz kavrulur. İçine domates salçası ve çekirdekleri çıkartılarak rendelenmiş domates konur. Et suyu ilave edilir. Tuz ve kaşık ucuyla biraz karabiber konur. Bir taşım kaynadıktan sonra üzeri rendelenmiş kaşar peyniri ve nane ile süslenerek servis yapılır.